Kafam o kadar dolu ki iki kelimeyi bir araya getirip bir şeyler anlatabilir miyim bilmiyorum. Bazı hisler de bazı kelimeler de öyle kolay kolay dile gelmiyorlar. Yaşasın büyümek, diyemiyorum bazen. Dilimin lal olmuşluğuna hislerimin kırgınlığı ekleniyor, konuşamıyorum. Neyse, öyle ya da böyle anlatmak gerekiyor ama. Yoksa şu kalp dediğimiz hassas müessese dayanmıyor fazlaca içe mahkum duygulara.
Yaklaşık 2 ay oldu okula başlayalı. Benim her yerde ifade ettiğim şekilde ikinci kez birinci sınıf olmamın üzerinden iki ay geçti. Geçen günleri saymayı bırakmıştım aslında ama evime dönünce bir süreliğine fark ettim işte. Öncesinde kırgınlıklar, yorgunluklarla başlayan bu sene sonra kocaman nasip'lerle, tevekküllerle devam etti. Hani insanoğluyuz ya hani unutmak yazılı ya DNA'mızın zirvelerine... Unuttum ben de. Devam ettim hayatıma. Hiçbir şey olamamış gibi olmadı elbet. Unutuluyor sonuçta ama klasik hikayede* anlatılır ya; işte oradaki o son mum yanmaya devam etti benim de yüreğimde.
Yeniden okumak, yeniden aynı şeyleri okumak üstelik benim gibi fevkalade hassas bir kalbe sahipken yeniden başlamak zor. Elbette zor. Üstelik şu geçen sınavımın ardından tek düşündüğüm şey: hiçbir şeyin değişmediği oldu. Ama devam etmenin, ayaklarınızın üzerinde durarak, üstelik koca bir kentte bir başınıza, kimse yaslanmadan ayakta durarak "İşte burdayım, işte burdayım."demenin tüm dertlere, her şeye iyi geldiğini fark ediyorsunuz.
Yüzünüze ferah bir gülümseme geliyor ve ben buyum diyorsunuz. Geçen yıllar boyu kendi kendinize söylediğiniz güçsüzüm palavralarının ardından güçlü olduğunuzu görmek sırtınızı daha da dikleştiriyor, gülümsemenizi daha içtenleştiriyor.
Evet zor ama düşmek lazım ara sıra.
Ne kadar güçlü olduğunuzu fark edebilmek için.