3 Aralık 2016 Cumartesi

Galaksiden Ezgiler 1

        Ne zamandır bloga yazmak istiyordum ama ne yazacağımı bilemiyordum. Dün gece aniden aklıma böyle bir şey yapmak geldi. Şu aralar pek yorgun ve pek mutsuzum. Ama umutsuz muyum? Bilmiyorum. Zaten pek umutsuz olabilen biri değilim yapı itibariyle. Hep tutunacak bir şeyler bulurum. Öbür türlü yaşamak denilen serüven bir çile olmaz mı zaten? Neyse ne paylaşacaktım nerelere geldim.
O zaman toplam 10 tatlı, muzlu pasta dilimi gibi mutluluk veren şarkıyla listemize başlayalım. Devamının gelmesi ve en çok da beğenmeniz duasıyla. :) <3

Son keşfedip en sevdiklerimden olan. Gürcüce'nin ne kadar tatlı bir dil olduğunu da fark etmemi sağladı ayrıca. Alfabesi çok sevimli değil mi? Fantastik bir filmden fırlayıp gelmiş gibi. :') Dinlemelisiniz bence. :)


Sabahları bir doz dinlemeden kendime gelemediklerimden. Hüzünümsü bir mutluluk değil mi şarkıdaki. Sanki zor zamanların üzerinden yıllar geçmiş ve sen o günlere bakıyorsun. Yüreğinde o zamanlara dair bir sızı ama üstesinden de gelmiş olmanın verdiği gurur. Ben de o günleri görebileyim Ya Rabbim. Amin. (Sizler de amin derseniz ne güzel oluuur. :)

"I'm an alien." kısmına aşırı içten eşlik ediyorum. Çünkü bildiğiniz gibi ailemden uzakta çok çok uzakta bir şehirde 'yabancı'yım. Bu şarkıyı geç keşfetmiş olmanın verdiği üzüntüyle sesleniyorum size. Bence henüz dinlemediyseniz siz de daha fazla geç kalmayın. :')

"Dolu dolu gözyaşı ile kan ile terle 
Değil mi ömrüm 
Ömrüm 
Ömrüm 
Ömrüm!" 
Mesela siz bunu dinledikten sonra kendinize gelebiliyor musunuz? Ben bir müddet tavana boş boş bakıyorum. :'( Dinleyin ama yine de. 

"Alırım başımı, başım bir deli nehir
Silerim yaşımı, siler ismimi şehir
Kestirir saçımı kendimi avuturum
Bir gülü kurutur, kurursa unuturum"
Sonuçta alırım başımı, başım bir deli nehir yani. Fazla da abartmaya gerek yok diğ mi? :P Sertap Erener'in bu şarkısı tam da kafanı bir otobüs camına dayayıp dinlemelik değil mi? Her okul yolunda dinliyorum. Evet, bu benim ikinci birinci yılım ama boşver ya olsun. :')

Buna yorum yapamayacağım. Seviyorum ne yapayım? :) 

Çok içten söylemiyor mu? Bunu da dinleyin bence :)

Uzun zaman sonra -yaklaşık 3 yıl- izlediğim kore dizisinin OST'si. Kore dizisi izlediğim zamanlarda bile şarkılarını sevmezdim. Ama buna bayıldım. Tam bir "evet, mutsuzum" şarkısı. Şu aralar iyi gidiyor.

Şiir okumayı çok seviyorum evet. Ama dinlemeyi de çok seviyorum. 
Sonuçta "Bir güzellik doğuyor, yüreğime şiirden." Çok seviyorum ya. Çok. Çok. Çok. <3

Tam böyle enerjisiz, yataktan kendimi sürüyerek kalkmışken bunu dinleyince bir anda açılıyorum. Merdivenleri 3'er 5'er inmek için doğru şarkı. <3

Evet, arkadaşlar yazımın sonuna geldik. Eğer beğendiyseniz beğene basmayı ve kanalıma abone olmayı unutmayosdkfkjhfg. Şaka şaka. Sevip beğenip dinlerseniz o bile bana yeter. Allah'a emanet olun. 
-galaksidebirdoktor

12 Kasım 2016 Cumartesi

Uğramayalı neler oldu?

          Kafam o kadar dolu ki iki kelimeyi bir araya getirip bir şeyler anlatabilir miyim bilmiyorum. Bazı hisler de bazı kelimeler de öyle kolay kolay dile gelmiyorlar. Yaşasın büyümek, diyemiyorum bazen. Dilimin lal olmuşluğuna hislerimin kırgınlığı ekleniyor, konuşamıyorum. Neyse, öyle ya da böyle anlatmak gerekiyor ama. Yoksa şu kalp dediğimiz hassas müessese dayanmıyor fazlaca içe mahkum duygulara.
Yaklaşık 2 ay oldu okula başlayalı. Benim her yerde ifade ettiğim şekilde ikinci kez birinci sınıf olmamın üzerinden iki ay geçti. Geçen günleri saymayı bırakmıştım aslında ama evime dönünce bir süreliğine fark ettim işte. Öncesinde kırgınlıklar, yorgunluklarla başlayan bu sene sonra kocaman nasip'lerle, tevekküllerle devam etti. Hani insanoğluyuz ya hani unutmak yazılı ya DNA'mızın zirvelerine... Unuttum ben de. Devam ettim hayatıma. Hiçbir şey olamamış gibi olmadı elbet. Unutuluyor sonuçta ama klasik hikayede* anlatılır ya; işte oradaki o son mum yanmaya devam etti benim de yüreğimde.
Yeniden okumak, yeniden aynı şeyleri okumak üstelik benim gibi fevkalade hassas bir kalbe sahipken yeniden başlamak zor. Elbette zor. Üstelik şu geçen sınavımın ardından tek düşündüğüm şey: hiçbir şeyin değişmediği oldu. Ama devam etmenin, ayaklarınızın üzerinde durarak, üstelik koca bir kentte bir başınıza, kimse yaslanmadan ayakta durarak "İşte burdayım, işte burdayım."demenin tüm dertlere, her şeye iyi geldiğini fark ediyorsunuz.
Yüzünüze ferah bir gülümseme geliyor ve ben buyum diyorsunuz. Geçen yıllar boyu kendi kendinize söylediğiniz güçsüzüm palavralarının ardından güçlü olduğunuzu görmek sırtınızı daha da dikleştiriyor, gülümsemenizi daha içtenleştiriyor.
Evet zor ama düşmek lazım ara sıra.
Ne kadar güçlü olduğunuzu fark edebilmek için.

9 Eylül 2016 Cuma

SINIFTA KALMA HİKAYEM.

           
       
       
         Zaman ne de çabuk geçiyor. Birinci sınıfa başladığım ve hiçbir şey hakkında bi' fikrimin olmadığı geçen seneyi apaçık bir biçimde hatırlıyorum. Tıp eğitimime başladığım zaman ne herhangi biri bana tıp hakkında bilgi -sakın gelme dışında, ayy birinci sınıf en kolayı dışında herhangi bir şey- vermişti ne de  nasıl çalışmam konusunda bilgilendirmişti.
        Membranın "zar" anlamına geldiğinden habersiz üç hafta geçirmiştim, en basitinden. Üstelik bu durum yıl boyunca da bu şekilde devam etti. Ne biri elimden tuttu. Ne düştüğümde ayağa kaldırdı. Ne de bu zorlu yolculuğu atlatabilmem için bir şeyler söyledi.
      VE DÜŞTÜM.
      Artık bu seneyi tekrar okumak zorundayım. Tıp eğitiminin en kolay yılı dedikleri, amaan son on gün baksan bile halledersin dedikleri birinci sınıfı tekrardan okumak zorundayım. İlk duyduğumda şokun da etkisiyle inanamamıştım. Her gün e-kampüse giriyor, notum da bir değişiklik var mı diye bakıyordum. Ama o değişiklik hiç olmadı ve ben yeniden birinci sınıf öğrencisi oldum.
     İnkar,yas,öfke,suçlama,sitem gibi zorlayıcı aşamalardan geçtikten sonra mecburen kabullendim. Zaten bu gerçeği öğrendikten sonra geçen bir buçuk ay süresince kabullenmekten başka çaremin olmadığını çoktan anlamıştım.
     Ama ağladım. Üzüldüm. Çok üzüldüm. Neden ben, diye sorar gibi oldum. Soramadım. Tıp fakültesini kazandığım zaman aklımın ucundan dahi geçmeyen bu soruyu kaybedince sormak adaletli gelmedi bana. Ama yine de üzüldüm.
    Geçiş yapmayı düşündüm önceleri. Böylece eski hayatımdan hiç kimseyi görmeden, bilmeden mezuna kalmış gibi, hazırlık okumuş gibi yeni bir başlangıç yapabilecektim. Ama yapamadım. Yeni bir yere alışma aşaması halihazırda var olan, hocalarını bildiğim, soru stillerini bildiğim fakültemde okumaktan daha zor geldi. Geçiş de yapmadım.
    Kaldığım yeri dahi değiştirmedim. Her şey aynıyken, herkes aynıyken farklı olabilmeyi ve bu aynılığın içinde sabit durabilmeyi kabullendim. Aslında bir bakıma da herkes farklıyken, herkes yeni, farklı şeylerle karşılaşacakken aynı kalmayı tercih ettim.
   Çok sevdiğim, moral bulduğum instagram hesabımı dondurdum. Çünkü yorulmuştum. Neredeyse herkes olayın tıp kazanmak olduğunu, tıp kazanan birinin mutsuz olmaya, üzülmeye ve şikayet etmeye hakkı olmadığını düşünüyordu. Sınıfta kaldım üzgünüm lafıma en azından tıp kazanmışsın cevabını almaya dayanamdım. İnsanlara mutsuzluğumu, acizliğimi, ezik hissedişimi açıklamaktan yoruldum. Onlara aynı sıralarda oturduğum, aynı kütüphanede çalıştığım, çok sevdiğim, çok çok sevdiğim kişilerle seneye farklı sınıflarda olacağımı ve bunun beni nasıl yaralayacağını, yaraladığını anlatmaktan yoruldum.
   ÜZÜLDÜM. ÇOK ÜZÜLDÜM. ÜZÜLÜYORUM. ÇOK ÜZÜLÜYORUM.
   Ama elimden bir şey gelmiyor. Ne yapsam ne etsem kar etmiyor.
  İşte böyle benim hikayem.
  Ve bundan sonra bu blogda sizin böyle bir hikayeyle karşılaşmamanız için her şeyi anlatacağım. Tabi elimden geldiğince.
  Buraya yazıyor ve en çok da kendime söz veriyorum.
  Düştüğünü gördüğüm birinin elinden tutacağım.
  Onu da yanıma alacak ve bu hikayenin mutlu devam etmesi için elimden gelen her şeyi yapacağım.
  Sevgilerimle.
  -galaksidebirdoktor