Zaman ne de çabuk geçiyor. Birinci sınıfa başladığım ve hiçbir şey hakkında bi' fikrimin olmadığı geçen seneyi apaçık bir biçimde hatırlıyorum. Tıp eğitimime başladığım zaman ne herhangi biri bana tıp hakkında bilgi -sakın gelme dışında, ayy birinci sınıf en kolayı dışında herhangi bir şey- vermişti ne de nasıl çalışmam konusunda bilgilendirmişti.
Membranın "zar" anlamına geldiğinden habersiz üç hafta geçirmiştim, en basitinden. Üstelik bu durum yıl boyunca da bu şekilde devam etti. Ne biri elimden tuttu. Ne düştüğümde ayağa kaldırdı. Ne de bu zorlu yolculuğu atlatabilmem için bir şeyler söyledi.
VE DÜŞTÜM.
Artık bu seneyi tekrar okumak zorundayım. Tıp eğitiminin en kolay yılı dedikleri, amaan son on gün baksan bile halledersin dedikleri birinci sınıfı tekrardan okumak zorundayım. İlk duyduğumda şokun da etkisiyle inanamamıştım. Her gün e-kampüse giriyor, notum da bir değişiklik var mı diye bakıyordum. Ama o değişiklik hiç olmadı ve ben yeniden birinci sınıf öğrencisi oldum.
İnkar,yas,öfke,suçlama,sitem gibi zorlayıcı aşamalardan geçtikten sonra mecburen kabullendim. Zaten bu gerçeği öğrendikten sonra geçen bir buçuk ay süresince kabullenmekten başka çaremin olmadığını çoktan anlamıştım.
Ama ağladım. Üzüldüm. Çok üzüldüm. Neden ben, diye sorar gibi oldum. Soramadım. Tıp fakültesini kazandığım zaman aklımın ucundan dahi geçmeyen bu soruyu kaybedince sormak adaletli gelmedi bana. Ama yine de üzüldüm.
Geçiş yapmayı düşündüm önceleri. Böylece eski hayatımdan hiç kimseyi görmeden, bilmeden mezuna kalmış gibi, hazırlık okumuş gibi yeni bir başlangıç yapabilecektim. Ama yapamadım. Yeni bir yere alışma aşaması halihazırda var olan, hocalarını bildiğim, soru stillerini bildiğim fakültemde okumaktan daha zor geldi. Geçiş de yapmadım.
Kaldığım yeri dahi değiştirmedim. Her şey aynıyken, herkes aynıyken farklı olabilmeyi ve bu aynılığın içinde sabit durabilmeyi kabullendim. Aslında bir bakıma da herkes farklıyken, herkes yeni, farklı şeylerle karşılaşacakken aynı kalmayı tercih ettim.
Çok sevdiğim, moral bulduğum instagram hesabımı dondurdum. Çünkü yorulmuştum. Neredeyse herkes olayın tıp kazanmak olduğunu, tıp kazanan birinin mutsuz olmaya, üzülmeye ve şikayet etmeye hakkı olmadığını düşünüyordu. Sınıfta kaldım üzgünüm lafıma en azından tıp kazanmışsın cevabını almaya dayanamdım. İnsanlara mutsuzluğumu, acizliğimi, ezik hissedişimi açıklamaktan yoruldum. Onlara aynı sıralarda oturduğum, aynı kütüphanede çalıştığım, çok sevdiğim, çok çok sevdiğim kişilerle seneye farklı sınıflarda olacağımı ve bunun beni nasıl yaralayacağını, yaraladığını anlatmaktan yoruldum.
ÜZÜLDÜM. ÇOK ÜZÜLDÜM. ÜZÜLÜYORUM. ÇOK ÜZÜLÜYORUM.
Ama elimden bir şey gelmiyor. Ne yapsam ne etsem kar etmiyor.
İşte böyle benim hikayem.
Ve bundan sonra bu blogda sizin böyle bir hikayeyle karşılaşmamanız için her şeyi anlatacağım. Tabi elimden geldiğince.
Buraya yazıyor ve en çok da kendime söz veriyorum.
Düştüğünü gördüğüm birinin elinden tutacağım.
Onu da yanıma alacak ve bu hikayenin mutlu devam etmesi için elimden gelen her şeyi yapacağım.
Sevgilerimle.
-galaksidebirdoktor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder